1 Ağustos 2012 Çarşamba

AİLE DİZİMİ

 
http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?
ek=cts&haberno=6177
 
Kader döngüsü nasıl kırılır?
Aileler bin bir parçaya bölünmüş bir ruhtur. Kimse kendinden
menkul değildir. Aile bireyleri birbirlerine görünmez zincirlerle bağlıdır.
Nasıl fiziksel özellikler genetik şifreyle aktarılıyorsa,
aile içinde yaşanan travmalar, sırlar, değerler de kolektif
bilinçaltıyla aktarılır. 'Atalarınızın işlediği bir suçun bedelini yıllar
sonra (farkına varmaksızın) siz ödersiniz' dersem ne dersiniz?
Hemen burun kıvırmayın.
Yaklaşık 20 yıl önce psikolog Bert Hellinger, hastalarında
gördüğü sayısız psikolojik arızanın nedeninin atalardan miras 
olduğunu fark ederek, 'aile dizimi' adını verdiği bir yöntem geliştirir. 
Bu yöntemin birçok vakada etkili olması üzerine Hellinger'in
Avrupa, ABD ve Asya'da takipçileri çıkar. Bugün Türkiye'de
de 'psikolojik şecere'ye ilgi gösteren psikoterapistlerin sayısı az değil.
İşin aslı şu: Her ailede saklanması gereken 'utanç 
verici' olaylar vardır. Sizin ailenizde yok mu? Cinayet, ensest, tecavüz,
intihar, akıl hastalıkları, miras kavgaları, ağız dalaşları, küslükler...
Liste uzayıp gider. Atalarınızdan biri, diyelim  anneannenizin
dedesi bir cinayet işler ve bu cinayet örtbas edilir. Ancak hiçbir sır
saklı kalmaz. Dedenizin yaşadığı bu utanç, bu suçluluk duygusu
genetik hafızayla sonraki nesle geçer.
 
Anneannenin ayıbı toruna miras İşte Hellinger, 'aile dizimi' adlı yöntemiyle 
hastalarında farkındalık yaratıyor ve geçmişten gelen 'kötü miras' kapı
dışarı ediliyor. 'Aile dizimi' bugüne kadar hep grup terapilerinde
kullanılmış. Hellinger'in 'Kabul etmenin özgürlüğü /  Anerkennen
was ist' adlı kitabı bu açıdan son derece ilginç.
Psikolog ve psikodramatist Meral Yıldırım Keskin'in İstanbul
Psikodrama Enstitüsü için 'Çift Psikodramasında Genososyogram
Kullanımı' adlı bir tez yazdığını ve evli çiftlerin sorunlarını
çözerken aile dizimine benzer bir yöntem olan 'Aile Ağacı'yla
ilgili bir model üzerinde çalıştığını duyunca telefona sarılıp, 
yüz yüze görüşmek istedim. Keskin, çift terapisi uyguladığı iki evli
çifti tezinde model olarak kullanmış. Keskin'le üç saatlik sohbetimizde
peşimizi bırakmayan aile hayaletlerini kovaladık.
Nasıl oluyor da fi tarihinde aile büyüklerimizin işlediği suçların
bedelini biz ödüyoruz?

Gustav Jung, bunu 'kolektif bilinçaltı' kavramıyla açıklıyor, bazı
kavramların kolektif bilinçaltı yoluyla kuşaktan kuşağa geçtiğini
söylüyor. Freud da kolektif bilinç kavramını sunuyor.
Psikodramanın kurucusu Moreno ise grupları içine alan kolektif bilinç ve
kolektif bilinçaltından söz ediyor. Burada bir kişinin bilinçaltının
diğerinin bilinçaltıyla bağlantıya geçmesi söz konusu. 
Benim bu çalışmada en çok üzerinde durduğum, 'aile sırları' kavramı oldu.
Aile içindeki sırlar problem yaratıyor. Bir ailede yaşananlar
sonraki kuşaklar boyunca etkili olabiliyor. Mesela bir intihar
vakası 'aile sırrı' olarak kapatılıyor. Bizden iki-üç kuşak önce
eşcinsellik, evlilik dışı ilişki ayıp ya da günah sayılırdı.
Birçok ailede bu gibi durumlar örtbas edilir, konuşulmazdı.
Büyükannemiz 'ayıp' bir olay yaşamış ve bu durumun üstü kapanmış
olabilir. Üstü örtülenler kuşaktan kuşağa geçiyor maalesef.
Anneanne yaşadığı utancı kızıyla paylaşmıyor, ama kızı bu bilgiyi
genetik hafızayla devralıyor. O da farkında olmadan bu bilgiyi kendi kızına
aktarıyor. Torun ise nedenini bilmediği korkular ve suçluluk duygularıyla kıvranıyor.
 
Aile sırları rüyalarda fısıldanıyor
Bazen tuhaf rüyalar görürüz. Mesela bir sefer rüyamda anneannem
dedemle ilgili bir sırrını anlatmıştı. Bazen aynı gece anne-kız aynı
rüyayı görürüz, bu nasıl oluyor?
Psikodramada 'tele' adını verdiğimiz kavram aracılığıyla...
Kuşaktan kuşağa tele geçişleri var. Tele, çift taraflı  empati demek.
Rüyanızda, annenizin bilinçaltına aktarılmış bir sırrı tele yoluyla
öğrenmişsiniz. Tele, çok doğru seçimler yapıyor. Ben sizden
hoşlanıyorsam büyük bir ihtimalle siz de benden hoşlanırsınız.
Sizden bilmediğim bir nedenden hoşlanmadım, olabilir. 
Belki siz bana bir şey çağrıştırıyorsunuzdur, belki annemi, kavgalı 
olduğum ablamı vb. Bu bilinçaltı veya bilinçdışı bir durum...

İşte nedenini bulamadığınız pek çok şey psikodrama sahnesinde belirginleşiyor.
Dramatizasyon sırasında bilinçaltımız su yüzüne çıkıyor. Eğer
kendimizi rahat bırakır, spontan davranmayı başarabilirsek telemiz
ortaya çıkıyor. Ailenizde hiç konuşulmamış ama kuşaktan kuşağa
aktarılmış bir bilgi rüyanızda size iletilebilir.
  Bu ürkütücü bir durum ama...
  Evet. Aile sırları bir hayalet gibi dolaşıp durabilir.
Schützenberger'in 'Ancestor Syndrome' adlı kitabında ilgimi çeken
bir olay anlatayım. Nazi Almanyası'nda esir kamplarında ölenlerin
torunları o döneme ait ilginç kâbuslar görüyor. Hiç tanımadıkları
büyük babalarının yaşadıklarına ilişkin rüyalar görüyorlar.
Oysa bu olaylar kuşaklar boyunca unutulmak istenmiş. Duygular 
nesilden nesle geçiyor. Burada bilinçdışı süreç söz konusu.
'Ah dede vah dede' dedirten örnekler verir misiniz?
Eğer göçlerin yaşandığı bir soyağacına sahipseniz sizde de
bir yerden diğerine göç etme arzusu görülebilir.
Bir insan çok sık ev ya da iş değiştiriyorsa geçmişe doğru uzanır, ailede göç 
durumu olup olmadığına bakarız. Roosevelt'lerin soyağacında tekrarlayan
ilişkiler görülür. Eleanor Roosevelt'in çocukluğunda  annesiyle çatışmalı,
babasıyla yakın olumlu ilişkisi vardır. Her ikisini de
birbirine yakın zamanlarda, 11 yaşındayken kaybeder.
Evliliğinde kendi kızı annesiyle çatışmalı, babası Franklin Roosevelt'le
olumlu ilişki içindedir. Yine Schützenberger'in kitabında yer  alan bir
soyağacı, altı kuşak boyunca ailedeki erkeklerin yaşadıkları
kazaları anlatıyor. Büyük dede bir kazada ölüyor,  arkasından
oğlu altı yaşındayken okul dönüşü kaza geçiriyor, onun oğlu da aynı
yaşta yine aynı olayı yaşıyor.
 
Sebebi bilinmeyen ağrıların hikmetiKaza neden hep çocuklar altı yaşındayken oluyor?
Burada karşımıza 'yıldönümü' kavramı çıkıyor. Mesela, yılın
belli aylarında sebebini bilmediğimiz ağrılar çekeriz. Ya da ölüm
yaşları, evlilik yaşları, düşükler, erken doğumlar sebebini 
bilmediğimiz şekilde bazı olaylara denk gelir. Örneğin kişi mayıs ayında
korkunç baş ağrıları çekiyor, fiziksel ya da psikolojik sebebi bulunamıyor.
Araştırılınca o döneme denk gelen bir yas ya da travmatik bir
olay olduğu görülüyor. Yani o olayın yıldönümünde sebebi bulunamayan
ağrılar yaşıyor kişi. Elimdeki vakalardan birinde erkeğin
evliliğiyle ilgili sorunları vardı. Üç yaşındayken anne babası
ayrılmış. Kendisinin de üç yaşında bir kızı vardı. Erkek çok
yoğun kaygılar içinde, çok ciddi bir sıkıntı yaşıyor ve hiç istemediği
halde evliliğinde boşanmaya doğru yol alıyor. 'Genososyogram'
adı verilen 'aile ağacı' çalışmasıyla bu kaygılarının nedenini
ortaya çıkardık. Gördük ki, kızı üç yaşına yaklaşıyor bu kaybın
tekrarı ve buna ilişkin duygular söz konusu. Adam, tıpkı babasının o 
üç   yaşındayken gösterdiği tavırları göstermeye başlıyor. 
Burada bir yıldönümü sendromundan bahsedebiliriz. Ölüm yaşları da 
ilginç bir biçimde kişileri etkiliyor. Mesela, adam karısının öldüğü 
gün komaya giriyor. Genç kadın anneannesinin ölüm yıldönümünde düşük
yapıp, bebeğini kaybediyor. Babanızın ölüm yıldönümüne yakın 
günlerde sebebi bilinmeyen baş ağrılarından kıvranıyorsunuz.
 
Hastanızı nasıl tedavi ettiniz?
Tedavi şöyle: Baba, bugününü etkileyen davranışlarının kökünde
geçmişte yaşadıkları olduğunu gördü
. Önemli olan tekrarların
kırılması, farkındalık kazanılması. Hakkında konuşulmayanlar
bilinç üstüne çıktığında, olayın farkına vardığınızda sorunları çözüyorsunuz.
Eski defterlerde yazılı borçlar 
 
 Bitmeyen yas neden tehlikeli?
En sık hatalardan biri, kadının düşük yaptıktan ya da çocuğu
öldükten hemen sonra hamile kalması. Daha yas bitmeden...
Böylece yeni gelen çocuk depresyonlu bir anneye sahip oluyor. Yas
ortamında doğan çocuklar sağlıklı olmuyor. Çoğunlukla doğan çocuk 
ölenin yerine konuyor. Biz buna 'yerine konmuş çocuk' diyoruz.
Schützenberger'in kitabında Vincent Van Gogh ve Salvador
Dali'den söz eder. Van Gogh kendisinden büyük kardeşinin ölüm 
tarihinden bir yıl bir gün sonra doğar ve onun ismini alır. Van Gogh 
trajik bir hayat yaşar. Salvador Dali de büyük kardeşin ölümünden 
sonra acılı bir anneye doğar. Kendisine ölen kardeşin ismi verilir.
Çocukluğunda ismini taşıdığı kardeşinden farklılaşmak için palyaço olmak ister.
Sonradan anne babası tarafından kendisine verilmeyen duyguların
boşluğundan ve bunları doldurarak yaşamaya çalıştığından bahseder.
Diyelim, bir ailede üç kuşak önce birine haksızlık  yapılmış ve o
kişi dışlanmış. Tabii bu olaydan torunlar bihaber. Bu  küslük torunlara nasıl aktarılır?

Bu sonraki kuşaklarda kaybetme duygusu olarak yansıyabilir.
Açıklanamayan pek çok şey var. 'Aile sadakati' önemli bir kavram;
bireyler ailelerine sadakatle bağlıdır ve her ailede borçlar ve
alacaklar vardır. Bu defterde haksızlıklar var mı? Bu  bilançoda
borçlu taraftaysak bu haksızlığı yapan büyük büyük dedemiz de olsa
biz onun torunu olarak bu borcu, suçluluk duyguları yaşayarak
ödüyoruz. Yani 'gizli adalet' söz konusu. Aile içindeki küslükler
çok önemli. Çünkü küslükte olumsuz duygular karşı tarafa  değil,
kişinin kendisine dönüktür ve kişi bu olumsuzlukları kendinde
hapseder. Bunu halletmek gerekir.
Evlatlıklar da 'istenmeyen miras'tan yararlanıyor mu?
  Schützenberger'in bir evlatlık örneği vereyim: Genç bir kadının
genetik geçişli siyanoz hastalığı (oksijen yetersizilği nedeniyle
derideki morarma) vardır. Ameliyat olur ve iyileşir.
Evlendikten sonra hastalığının geçmemesi için çocuk sahibi olmak istemez.
Hintli yetim bir çocuğu evlet edinirler. Bir süre sonra çocuk hastalanır.
Teşhis siyanozdur. Çocuk aynı hastanede, aynı tarihte aynı ameliyatı
geçirir. Her evlatlıkta aynı durum olur diye genelleme yapmak
yanlış olabilir. Ancak bu, farklı ailelerden bir araya gelen kişilerin de
aynı kaderi yaşamasına bir örnek. Aynı durumu evliliklerde de
görebiliriz. Evli kişilerin aile yapılarında, aile soyağaçlarında
pek çok benzerlik söz konusu olabiliyor. Bu durum yapılan
seçimlerde telenin varlığını bizlere gösteriyor.

Duygusal arınma grubunadan alıntıdır.
         İlginç bir saptama, neyi düşünürseniz onu hayatınıza çekersiniz diye bir tabir var."Aklıma gelen, başıma geldi" diye bir atasözümüz de var. İyi şeyler düşünelim, iyi şeyler olsun.Huzur, mutluluk, sağlık, bolluk ve bereket dünyamız ve dünyadaki bütün canlılar, hatta Kainat  için olsun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder